Sonntag, 13. Oktober 2019



Mehmet Ünal

YÜCE ve YALNIZ

Metin Çavuş’un fotoğraf kitabı hakkında

         Artık fotoğrafsız ’merhaba’ bile denilmeyen bir çağdayız. Akıllı telefonu olan rastladığım herkes, ’Abey biz de fotoğraf çekeriz, yani!’ demekte. Fotoğraf cephesinde durum böyleyken, sanat dünyasında günümüzde yapılan sergiler, genellikle sanat adına yapılan şamatadan (Alm. Der Spektakel) öte geçemiyor.

İşte böyle zamanlarda, bu gibi mütevazı çalışmalara (kitaba) rastlamak büyük bir şans olarak ele alınmalı... Zaten ülkemiz insanlarının fotoğraf ile ilişkileri bir sorun olarak ortada durmakta... Kurumlar var gibi görünse de, amatör fotoğraf dernekleri ve günümüzde bir çığ gibi büyüyen hobi kursları ve aparat pazarlayan firmaların oluşturdukları eğitim kursları almış başını gidiyor... Fotoğraf yayıncılığı konusunda durum farklı mı?

 

         Bir dizi nedenlerle, Metin Çavuş, sessizlik içerisinde koyulduğu bu içsel yolda, belki artık sınırlı bir insan topluluğunun ilgisini çeken, İstanbul Surlarına Bir Yolculuk gerçekleştirmiş... ( Belki de bu nedenle kitabın kapağına adını koymamış. Hatta kitabın içerisinde ve/veya arka kapağında vesikalık bir fotoğrafı da yok. Bu bilinçli bir tercih olmalı.)
Günümüz İstanbul’unda surlar ne denli hayatın içinde? Şu an bu kentte yaşayanların ne kadarı bu surlardan haberdardır?   Bilmeyenlerin çoğunlukta olduğu söylenebilir. Kentin nüfusu günümüzdeki çift rakamlı sayılara ulaşmadığı yıllarda, Avrupa yakasında yaşayan bizler bu surların neredeyse her gün farkına varırdık. Surlarda bulunan 50 kadar kapının birinden İstanbul’a girer-çıkardık. Ulaşılabilen kaynaklarda, İstanbul Surlarının uzunluğunun 22 kilometre olduğu belirtilir. Bunlar Haliç Surları, kara surları ve Marmara Surları diye adlandırırlar. Günümüzde İstanbul epey genişledi. Dağ-taş İstanbul. Hâlbuki çocukluğumda Surdışında oturanlar olarak bizim için asıl İstanbul Suriçiydi. “İstanbul’a gidiyoruz!“ denilirdi.

         Oldum olası İstanbul Surlarının her köşesinde kendine ait bir yaşam mevcut olmuştur. Haliç Surlarında bir başka yaşamlar, Haliçten Yedikule’ye dek uzanan bölümde farklı yaşamlar gözlemlenir. Cankurtaran Semti tarafında başka yaşamlar, başka dinamikler... Daha fazla bilgi edinilmek istenirse, buraları gezmek, o atmosferi koklamak gerekli olacaktır.

         Bu kitaptaki fotoğraflara aslında kentimizin önemli bir parçası olan kent surlarımızın perişan hallerini izlerken, ne denli ’yalnız’ bırakıldıklarını, evet yok olmaya terkedildiklerini saptıyoruz. Deprem vs. nedeniyle surlardaki çatlaklara ve kısmen yıkılmış olmalarına karşın, zar zor ayakta durmaktadırlar. Bazıları hâlâ ayakta kalabilmişler... Evet, Türkiye’nin güncel yaralarından biri de tarihe sahip çıkmamaktır.

         Yüce ve Yalnız adlı kitapta, Metin Çavuş’un kare formatta çekmiş olduğu 36 fotoğraf yer alıyor. Derin bir sessizlik içerisinde kısmen kaderlerine terk edilmiş İstanbul Surlarında, günümüze bakarken, geleceğe dönük izlere rastlıyoruz.

Siyah-beyaz bu fotoğraflar sanki bir zamansızlık içerisinde tespit edilmişler. Fotoğraflarda insan olmaması bilinçli bir tercih. Mekân önem kazanmış... Belki de günün birinde bu surlar yeni restorasyonlarla, yüceliğini kaybedecek, anlamını tamamen yitirecek... (Ülkemizde restorasyon anlayışı üzerine uzmanlar yazıp-çiziktirsinler.) 
Bu kitapta ’şok fotoğraflar’ aramak beyhudedir. Tümünde sessizlik, sükûnet, yalınlık ve yalnızlık mevcuttur. Çünkü yolculuk yalnız yapılmıştır. Tek yoldaşı elindeki fotoğraf aygıtıdır.

         Metin Çavuş, kişisel hayranlığını yansıtmak için bu projeye başlar. Her ne kadar, “Yaşadığım bütün bu deneyimler bir belgesel fotoğraf çalışmasına dönüşmedi.“ dese de, bu fotoğraflar surların uzun hikâyelerinin bu bölümünde, birer belge niteliği taşıyor. Çünkü hangi amaçla çekilirse çekilsin, photoshop cambazlıklarına başvurmadan üretilen, doğrudan fotoğraflar, aynı zamanda birer belgedir.

Kitabın Künyesi:
Metin Çavuş
Yüce ve Yalnız - İstanbul Surlarına Bir Yolculuk
Özyeğin Üniversitesi Yayınları
Birinci Baskı, 2019


Tire, 13 Ekim 2019

Göç Çocukları ’Almanya’nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor.: Entegrasyon!’   ’Birinci Nesil’, ’İkinici Nesil’ ya da ’Üçüncü Nesil’ veya hâlen...