Samstag, 3. Februar 2018

Tuğrul Çakar İçin / YOLCULUĞUN İÇİNDE HÜZÜN

Geçen hafta Tuğrul Çakar'ın öğrencilerinden Dr. Ediz ziyaretime gelmişti. Dr. Ediz Tuğrul için, "Babam gibiydi" tanımlamasını yaptı. Kendisini andık. Bir kez daha, daha önce yayımlanan bir yazımı burada da paylaşmak istiyorum.

Tuğrul Çakar, Rahmetli 'Sarı" ile / Foto: Mehmet Ünal / Eskişehir



Mehmet Ünal

Tuğrul Çakar İçin

YOLCULUĞUN İÇİNDE HÜZÜN

         Halbuki daha çok sohbet edecektik; yapacak işlerimiz
vardı. Gezmelerimizi arttıracaktık. Sırada Doğu Türkiye vardı...
 “Yolda olmalıydık, ve yol ile birlikte yaşlanmalıydık.“
Kollarımda kaybettim Tuğrul Çakar’ı. O günden beri
kendimi sıcak suya batırılmış lahana gibi hissediyorum...

Kitaplarını yeniden okuyor, fotograflarına bakıyorum. Yaşanmışlıkların alanında dolaşıyorum. Anılarımızın arasında dolaşıyorum. Bir ara sessizlikler içerisinde kalıyorum.
Ölümü kolay değil!
Ölümle yaşam arasındaki çizgide sonsuza
dek yaşayacakmış gibi davranıyor insan...unutuyor ölümü.
Hatta bazen kendini bile ölümsüz sanabiliyor...
Akşamüstü Yine Hüzün kitabında: “Yapılabilir mi ölümün
fotoğrafı? Yapılmalı mıdır?  Ya da? Ama yaşanabilmelidir
fotoğraf. Oysa ölüm, yaşanmaz!" yazmıştı.
Evet, şimdi ölümün fotoğrafının yapılamayacağını daha iyi
kavrıyorum. Zaten “hüzzam bölümünü“ anlatmak istemiyordun,
Tuğrul...“Fotoğrafla geçen 35 yıllık yaşamın hafif müzik
bölümünü özetledim sanırım. Bir de hüzzam bölümü var ki,
o hep olduğu gibi, bende kalsın.“*1
Bu kısmı sadece tahmin edebiliyorum. Başlıcası, fotoğraf
camiasının duyarsızlığı, sadece “laf üretenlerdi.“
Sohbetlerimizde, doğru bildiğini söyleyen,
dik bir duruş sergileyen bir dosttu... Söylemeyip içine
attıklarını hissederdim.
Yumuşak huyluluğu, insanları kırmaktan çekinen tavrı
bunun ıspatıdır. Merhametliydi. Duyarlıydı. Bazı çiğlikleri, olgunlaşmamışlıkları hazmedemediğini biliyorum. 
Tuğrul, gene de ’centilmen’ davranırdı.                            
        
Buluşmalarımızda Ankara’da çok yalnız olduğunu
anlatırdı. “Onca yıl orada yaşamama karşın, yalnızım!“ derdi.
Bu nedenle sahillerde yaşamak özlemlerinden başlıcasıydı.
EGE’de ona yaşayabileceği bir konut aramak için çok gezindik...
“Egeli“ olmasına ramak kalmıştı...
        
         Tek tek kişilere, olaylara baktığında umutsuzluğu arttardı.
Bu umutsuzluk kendinden çok düzeysizliklerin artmasıydı.
Örneğin bir dernekte yapılan imza gününde, 10 TL verip kitap almayanların, derneğin altında bulunan meyhanede 15 TL’ye
bira içmelerine, çok alınmıştı, çok içerlemişti...

         Tüm bunlara karşın, dinlenmeye gerek olmadığını;
bir şeyler yapmanın gerekliliğini, düşünürdü.  
Tuğrul, fotograf üreten bir emekçiydi.
Özgürlük ve vicdan o’nun kadrajıydı!

Foto: Kemal Cengizkan / Urla 2016



Tire-İzmir, Ağustos 2017


*1 Fotoğraf Yazıları, Ankara 2015

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Göç Çocukları ’Almanya’nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor.: Entegrasyon!’   ’Birinci Nesil’, ’İkinici Nesil’ ya da ’Üçüncü Nesil’ veya hâlen...